Zeki Müren’in Efsane Sana Hikayesi

Zeki Müren’in Efsane Sana Hikayesi

Zeki Müren Bir Gün Televizyonda Yemek Programının Davetlisidir. Orada Bir Yemeğin Tadına Bakar Ve Aşçıya Sorar:
Siz Bu Yemeğin İçine Ne Koydunuz? Çok Güzel Olmuş Gerçekten.

Aşçıda Cevap Verir:
Sana Koydum.(Sana Bildiğiniz Gibi Margarin)

Zeki Müren Bu Cevabın Üzerine Bozulur Ama Pek Belli Etmeden O Mükemmel Cevabı Verir:

Yaaaa! Demek Öyle.
Öyleyse Bende Buradan Türkiye’deki Diğer Bütün Ustalara Söyliyeyim de Onlarda “Sana” Koysun.

Helal olsun Sana Büyük Usta…

 

KÜÇÜK KIZIN DUASI HİKAYESİ:

Afrika’nın uzak ve fakir ülkelerinin birisinde doktorluk yapıyordu. Erkeklerin bile gelmekten ürkecekleri bu ücra yerde para kazanmak için değil, yardıma muhtaç insanlara elinden geldiğince yardım etmek için bulunuyordu. Bir de beraber yaşadığı 8-9 yaşlarında bir kızı vardı.

Bir gece doğumhanede genç bir annenin doğumunda bulunmuştu. Saatler süren çabalara rağmen kadıncağız ölmüş ve ardında mini minnacık erken doğmuş bir bebekle sürekli ağlayan iki yaşında bir kız çocuğu bırakmıştı. O ve arkadaşları bebeği hayatta tutmak zorundaydı ama kuvözleri bulunmadığı için bu iş çok zordu. Aslında kuvözleri olsa bile bu aleti çalıştıracak elektrikleri dahi yoktu! Bebeği beslemek için gerekli aletlerden de eser yoktu.

Bulundukları yer ekvator üzerinde, geceleri oldukça soğuk geçen bir yerdi. Hastanede çalışan öğrenci ebelerden birisi, yeni doğan bebekler için kullandıkları bir kutu ile pamuklu battaniye getirdi. Bebeği bu battaniyeye sarıp kutuya koydular. Bir diğeri ocağa su koydu ve sıcak su torbasını hazırlamaya gitti. Az sonra hayal kırıklığı içinde geri döndü. Torba patlamıştı. Lastik torba tropik iklime dayanamamıştı. Ebe ümitsizlikle; “Elimizdeki son sıcak su torbasıydı!” diye sızlandı.

Afrika’nın bu ücra köşesinde sıcak su torbası bile bulmak imkansızdı. Yakınlarda ne şehir vardı, ne de orman patikalarında bir eczane!

“Pekela” dedi bayan doktor, bebeği mümkün olduğunca ateşe yakın bir yerde tutun ve siz de onunla kapı arasında yatın ki, cereyanda kalmasın. Göreviniz bebeği sıcak tutmak.

İşleri çok zordu çünkü bebeğin zayıf bedeni soğuk aldığı takdirde kolayca ölebilirdi. O geceyi sağ-salim geçirdiler. Önlerinde daha nice geceler vardı ve sıcak su torbasız hayatta kalma ümidi çok zayıftı.

Ertesi sabah, bir önceki gün hastanede yaşadıklarını kızıyla paylaştı. Kızın annesine teklifi hemen birlikte dua etmek oldu.

“Neden bunu doğrudan doğruya Allah’tan istemiyoruz?” diye sordu küçük kız.

Doktor bir taraftan kızının masumiyeti ve temiz kalbi karşısında mutluluk duyarken diğer taraftan böylesi şartlarda sıcak su torbası ummanın fazlasıyla saflık olacağını düşünüyordu.

Ama kızı çoktan duaya başlamıştı bile:

“Allah’ım! Lütfen bize bir sıcak su torbası gönder! Yarın çok geç olabilir, bebek soğuktan ölebilir, sana yalvarıyoruz bize yardımcı ol.”

Annesi kızının bu samimi duasını yanaklarından akan gözyaşlarıyla dinliyordu. Minik kız duasına devam etti:

“Allah’ım, lütfen bebeğin ablasına da bir oyuncak bebek gönder. Böylece senin onu ne kadar çok sevdiğini anlasın!”

Anne, kızının bu duasına “Amin” demişti yine de su torbasının geleceğinden şüpheliydi. Evet, Allah’ın gücü her şeye yeterdi, her duayı işitirdi ama şartlar bazen her duanın kabul edilmesine izin vermeyebilirdi. Afrika’nın bu köşesinde duasının kabul edilmesi ancak kendisine ülkesinden bir paket gönderilmesi, paketin içinden de bir sıcak su torbasının çıkmasıyla mümkün olabilirdi. Kadın doktor dört yıldır buradaydı ve kimse kendisine bir paket göndermemişti. Yaşadıkları yer, ülkesinden binlerce kilometre uzaktaydı!

Öğleden sonra, hastanede öğrenci hemşirelere ders verdiği sırada, evine bir arabanın geldiği haberi ulaştı doktora. Eve ulaştığında araba gitmişti bile. Kapının önünde kocaman bir koli duruyordu. Gözleri buğulandı. Koliye baktı ama açmaya cesaret edemedi. Bu işi yalnız yapamazdı!

Paketi hemşire öğrencileri ve kızı ile birlikte açmaya başladılar. Dikkatle, paketi saran her düğümü sabırla açtılar. Kutunun sarıldığı paketi itinayla katladılar.

Herkesin yüreğinde heyecan doruk noktaya çıkmıştı. Otuz-kırk çift göz karton kutuya odaklanmıştı. Sonunda doktor kuruyu açtı ve en üste koyulmuş örme yün kazakları bir kenara ayırdı. Sonra, cüzzam hastalarına gönderilmiş örgü sargılar çıktı. Öğrenciler bir an yüzlerini buruşturdular. Sonra, bir kutu kuru üzüm çıktı. Doktor elini kutuya bir kez daha soktu. Eline değen şey o olabilir miydi? Dokunduğu şeyi eline aldı ve çıkardı. Evet, yepyeni bir lastik sıcak su torbasıydı bu! Ağlamaya başladı. Bu torba için Allah’a dua etmemişti, bu duasının yerine getirileceğine inanmamıştı çünkü ama kızı inanmış ve dua etmişti.

Kutunun çevresindeki insan halkasının içinde olan biteni heyecanla izleyen kızı, öne doğru fırlayarak haykırdı: “Allah torbayı gönderdiyse, mutlaka oyuncak bebeği de göndermiştir!” Kutunun içindeki son öteberiyi eliyle karıştıran annesi, rengarenk elbiseler giydirilmiş küçük bir bebek çıkardı. Kızın gözleri parladı! Bundan hiç şüphe duymamıştı.

Bu koli tam beş ay önceden postaya verilmişti. Doktorun komşuları, ilahi bir şevkle, hep birlikte bu eşyaları hazırlamışlar ve ona göndermişlerdi. Muhtemelen kızlarından biri de bu oyuncağı Afrikalı bir kız çocuğuna hediye olarak kutuya koymuştu. Bütün bu olayların olacağını bilen yüce Allah, beş ay önce gönderilen bu kutuyu on yaşındaki bir çocuğun duasına cevap olarak tam gününde onları eline ulaştırmıştı.